Sorularınız İçin Bizi Arayın: - 0532 113 15 08
Dil Seçimi
Menü
Sosyal Medya
Ara

Borçlu Olunmadığının Tespitini % 40 Kötüniyet Tazminatı

YARGITAY 11. Hukuk Dairesi

ESAS NO : 2011/9082 
KARAR NO : 2011/16798

Taraflar arasında görülen davada Afyonkarahisar 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen 04/05/2011 tarih ve 2004/212-2011/172 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davacılar vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Erhan Köse tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacılar vekili, müvekkili ile davalı arasında 29.06.2003 tarihli sözleşme gereğince maden suyunun çıktığı taşınmazın, tesislerin, işletme ruhsatının 600.000 USD karşılığı alınarak karşılığında çek tanzim edildiğini, bugüne kadar da 150.000 USD ödeme yapıldığını, aralarındaki sözleşmede ruhsat devri sırasında bir problem yaşanması durumunda çeklerin ödenmesinin durdurulacağının belirtildiğini, bu bağlamda Sağlık Bakanlığı’nın davalının ruhsat alırken vermiş olduğu belgelerden birinin sahte olduğu gerekçesiyle ruhsatı iptal ettiğini ileri sürerek, davacıya borçlu olmadıklarının tespitini, % 40’tan az olmamak üzere kötü niyet tazminatının tahsilini talep ve dava etmiştir. 
Davalı vekili, davanın reddini ve % 40 tazminatın tahsilini istemiştir. 
Mahkemece, iddia, savunma ve dosya kapsamına göre, sahte belge olayının gerçekleşmediği, davacının iddia ettiği ruhsat iptali ile davalının eylemi arasında illiyet bağı bulunmadığı gerekçesiyle, davanın reddine, % 40 tazminatın davalıya verilmesine karar verilmiştir. 
Kararı, davacılar vekili temyiz etmiştir.
1-Dava, işletme devir bedelinden kaynaklanan menfi tespit istemine ilişkin olup, mahkemece kısa kararda davanın reddine karar verilmiş, gerekçeli kararda ise davanın reddine, % 40 icra inkar tazminatının davacıdan tahsiline denilmiştir. Oysa, T.C. Anayasası yargılamanın aleniyeti ilkesinin benimsemiş olup, bunun anlamı yargılamanın açık yürütülmesi, kurulan kısa kararda hüküm altına alınan hususların açıkça yazılması ve sonradan yazılan gerekçeli kararın da, önceki kısa karara uygun olmasıdır. Aksi halde yargılamanın aleniyeti ilkesine uyulmamış ve yargı kararlarına güven sarsılmış olacaktır. Bu şekilde verilen bir kısa kararın, karar tarihinde yürürlükte olan HUMK’nun 381ve 388. maddesi ve inceleme tarihinde yürürlüğe giren 6100 Sayılı HMK’nun 294, 297. maddeleri anlamında bir kısa karar tefhimi olarak da kabulü mümkün değildir.
Bu itibarla mahkemece, HUMK 381, 388. maddeleri uyarınca usulüne uygun olarak bir karar vermek gerekirken, yazılı olduğu şekilde hüküm tesisi doğru olmamış, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.
2-Bozma neden ve şekline göre, davacılar vekilinin sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir. 
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle kararın BOZULMASINA, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin itirazlarının incelenmesine gerek bulunmadığına, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 12.12.2011 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Yorum Bırakın
Danışan Yorumları
Web sitemizdeki çerezleri (cookie) kullanıcı deneyimini artıran teknik özellikleri desteklemek için kullanıyoruz. Detaylı bilgi için tıklayınız.
Tamam
WhatsApp Destek Hattı
Google Yorumları