Meraya Elatmanın Önlenmesi Mera Davalarında Tanık Ve Bilir
T.C
YARGITAY
14. Hukuk Dairesi
ESAS NO 2007/1700
KARARNO:2007/6461
Davacılar vekili tarafından, davalılar aleyhine 4.11.1999 gününde verilen dilekçe ile meraya elatmanın önlenmesi istenmesi üzerine bozmaya uyularak yapılan muhakeme sonunda; davanın reddine dair verilen 27.9.2006 günlü hükmün Yargıtay’ca duruşmalı olarak incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmekle, tayin olunan 29.5.2007 günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davacılar H.Y, RK vd. vekili Av.M.S. ile karşı taraftan davalılar vekili Av.M.T geldiler. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelenlerin sözlü açıklamaları dinlendi. Duruşmanın bittiği bildirildi. ş karara bırakıldı. Bilahare dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR
Davacılar, dilekçelerinde sınırlarını belirttikleri çayırlıkları sürmek ve tahliye kanalı açmak suretiyle elatan davalıların müdahalelerinin önlenmesi isteğinde bulunmuşlardır.
Bir kısım davalılar, köye ait meraların Toprak Tevzii Komisyonunca 1957-1958 yıllarında belirlendiğini, taşınmazlardaki zilyetliklerinin 90 yılı aşan süreden beri devam ettiğini ve gerçek kişilerin mera olduğu iddia edilen yerle ilgili dava açma hak ve ehliyetlerinin bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, davacıların aktif husumet ehliyetlerinin bulunmadığı gerekçesi ile verilen red kararı davacıların temyizi üzerine Dairemizin 19.1.2004 tarihli kararı ile özetle, meradan yararlanma hakkı bulunan köy halkının elatmanın önlenmesi istemiyle açtığı davada husumet ehliyetinin bulunduğu belirtilerek bozulmuştur.
Yerel mahkemece bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonucunda, taşınmazların davalıların murislerinden intikalen gelen zilyetliğe dayanılarak kullanıldığı, kısmen çayır olan yerden yararlanamayan davacıların açtığı davanın kanıtlanamadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş olup, hüküm davacılar tarafından temyiz edilmiştir.
4342 sayılı Mera Kanununun 1 .maddesinde “Bu kanunun amacı; daha önce çeşitli kanunlarla tahsis edilmiş veya kadimden beri kullanılmakta olan mera, yaylak, kışlak ve kamuya ait otlak ve çayırların tespiti tahdidi ile köy veya belediye tüzel kişileri adına tahsislerin yapılmasını, belirlenecek kurallara uygun bir şekilde kullandırılmasını, bakım ve ıslahının yapılarak verimliliklerin arttırılması ve sürdürülmesini, kullanımlarının sürekli olarak denetlenmesini, korunmasını ve gerektiğinde kullanım amacının değiştirilmesini sağlamaktır” hükmünün 2.maddesinde ise; “Bu kanun, mera, yaylak ve kışlak alanları ile umuma ait çayır ve otlak alanları kapsar” hükmünü içermektedir.
Dosya kapsamından taşınmazların bulunduğu bölgede mera tespit komisyonunca yapılmış bir çalışma ve dolayısıyla mera tahdidinin bulunmadığı anlaşılmaktadır. Bu halde meranın (otlak, çayır vs.) kullanım biçimi varsa yapılmış bir tahsise, tahsis yok ise kadim yararlanmaya göre belirlenmelidir.
Mera, bir veya birden fazla köy ve kasaba halkına, bağımsız veya birlikte tahsis edilmiş ya da kadimden beri hayvan otlatmak amacıyla kullanılan, hak sahiplerinin üzerinde intifa hakkı olan arazi parçasıdır. Devletin hüküm ve tasarrufu altında olan mera yaylak ve kışlaklar, özel mülkiyete geçirilemez, amacı dışında kullanılamaz, zamanaşımı uygulanmaz, sınırları daraltılamaz (Mera Kanunu m.3-4)
31.5.1965 tarihli ve 4/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile “... tek başına bir köye ait bulunan mera, yaylak ve kışlakların tümünün veya bir parçasının bir başka köy sınırı içine alınmış olması halinde, sınır değişikliğinin ikinci köye bir yararlanma hakkı sağlamayacağı ve ilk köyün eskiden olduğu gibi bu yerlerden tek başına yararlanacağı...”öngörülmüş olup, bu karar 4342 sayılı Mera Kanununun 29. maddesi ile de yasa hükmü haline gelmiştir. Böylece, bir köy ya da belediye sınırları içinde kalan mera, yaylak ve kışlaklar üzerinde bir başka köy veya belediyenin de intifa hakkı olabileceği kabul edilmiş, idari sınırların aidiyetin belirlenmesinde önemi olmadığı vurgulanmıştır. idari sınırlar sadece yetkili mahkemenin saptanmasında önem arz eder.
Meralar üzerinde, aidiyet iddiasıyla, el atmanın önlenmesi, tapu iptali mera olarak sınırlandırma veya tespitin iptali ve mera olarak sınırlandırma davaları açılabilir.
Davayı, yararlanma hakkı olan köy veya belediye tüzel kişiliği ya da Hazine açabilir. Davayı açan köy muhtarının veya Belediye Başkanının davayı kabule, vazgeçmeye ya da sulha yetkisi yoktur.
Mera yaylak ve kışlak davalarında, tahsise ya da kadim kullanma hakkına dayanabilir. Tahsise dayanıldığında, dayanak belgelerin, ayrıca karşı tarafın savunmada ileri sürdükleri verilen tüm geldileri ile birlikte merciinden getirtilmesi, kadimlik iddiası varsa bu hususun yeterince araştırılması gerektiğinde, köyün kuruluş tarihinin İçişleri Bakanlığı aracılığıyla araştırılması ve köyün kadim ya da muhdes olup olmadığının saptanması gerekir.
Keşifte dinlenecek yerel bilirkişi ve tanıkların çekişmeli mera veya yayla ile herhangi bir yararlanma ilişkisi bulunmayan yansız anlatımda bulunabilecek yöreyi iyi bilen ve çevre köy yada kasabalarda yaşayan yaşlı kişilerden seçilmesi gerekir. (Bu kural, dava konusu yerin mera yaylak ya da kışlak olarak kullanılmasında, dinlenecek yerel bilirkişi ve tanıkların yararlarının bulunmaması ve bu nedenle de yansız anlatımda bulunacakları düşüncesinden kaynaklanmaktadır.)
Mahkemece yapılacak keşifte, tahsise dayanılıyorsa, tahsis kayıtlarının yerel bilirkişi ve tanıklar aracılığı ile uygulanması, dava konusu yeri kapsayıp kapsamadığının belirlenmesi, taşınmazın mera olmadığı iddiasının bulunması halinde varsa çevre taşınmazlara ait kayıtlar da uygulanarak dava konusu yeri ne şekilde okuduğunun, çevre taşınmazlarla toprak yapısı kıyaslanarak, uzman bilirkişiler aracılığı ile uyuşmazlığa konu yerin ve niteliğinin saptanması gerekir.
Kadimlik iddiasında ise, yerel bilirkişi ve tanıklara taşınmazın kim tarafından ve ne şekilde kullanıldığı ve sınırları sorularak sonuca gidilmelidir.
Yukarıda açıklanan ilkeler ışığında somut olaya bakıldığında,
Mahkemece, 4342 sayılı Yasanın 1 ve 2.maddelerinin kamuya ait çayır niteliğindeki yerleri de kapsadığı gözetilerek ve açıklanan ilkeler doğrultusunda yapılacak araştırma ve inceleme ile varsa Toprak Tevzi Komisyon çalışmaları ile ilgili tüm belgelerde değerlendirilmek suretiyle oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken eksik araştırma ve inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru olmadığından bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacıların temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, 500,00 YTL duruşma vekalet ücretinin davalılardan alınarak davacılara verilmesine, istek halinde peşin alınan temyiz harcının yatıranlara geri verilmesine, 29.5.2007 tarihinde oybirliği ile karar verildi.