Senet Üzerine İmza Ve Yazı Yaşının Tespiti Raporu
T.C
YARGITAY
19.HUKUK DAİRESİ
ESAS NO:013/12524
KARAR NO:2013/17361
KARAR TARİHİ:06.11.2013
“Davalı R. G. 29.11.2012 tarihli celsedeki beyanında; ağabeyi F.'tan miras payı alacağı olduğunu, bu parayı şirketteki kar payından ödeyeceğini söyleyerek şirket adına 1.500.000,00 TL. tutarlı senetleri imzalayıp kendisine verdiğini, senetlerin düzenlendiği tarihte ağabeyinin şirket yetkilisi olduğunu yetki belgesini ve imza sirkülerini isteyerek kontrol ettiğini, davacı borçlu şirketten doğrudan bir alacağının bulunmadığını ifade ederek davanın reddini istemiştir.
Mahkemece yapılan yargılama sonunda toplanan delillere ve benimsenen bilirkişi raporuna göre; senet lehtarı davalı R.'ın senet keşidecisi davacı şirketten alacaklı olmadığını kabul etmesi, alınan senetlerdeki yazı ve imza yaşının tespitine dair rapor ile dava konusu senetlerin raporun düzenlendiği 01/02/2013 tarihinden 20-24 ay önce düzenlendiği bildirilmekle, 05/05/2010 tarihinde dava dışı M. F.'ın müdürlük yetkisi sona erdikten sonra atıldığı, dolayısıyla geçerli olmadığı ve bu husus herkese karşı ileri sürülebilecek nitelikte bulunduğundan davalı T.'nın iyi niyet iddiası dinlenemeyeceğinden her iki davalı yönünden davanın kabulü ile davacının iki adet takip dosyasına konu bonolar nedeniyle davalılara borçlu olmadığının tespiti ile her iki takibin iptaline, davalıların kötü niyeti ispatlanmadığından davacı yararına haksız takip tazminatına yer olmadığına karar verilmiş, hüküm taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
Dava, iki ayrı icra takibine konu iki adet senetteki davacı-borçlu şirketi temsilen atılan imzaların, davacı şirket yetkilisinin senetlerin gerçek tanzim tarihlerinde şirket yetkilisi olmadığı, senetlerdeki tanzim tarihinin şirket yetkilisi olduğu tarihe denk gelecek şekilde geçmişe dönük olarak atıldığı ve senetlerin bedelsiz olduğu iddiasıyla İİK'nın 72. maddesi gereği açılan menfi tespit istemine ilişkindir. Dava ve icra takibine konu her biri 250.000 TL. meblağlı senetlerde davacı şirket borçlu, davalı R. lehtar ve 1. ciranta, diğer davalı Tolga ise hamildir. Dava konusu senetler ile ilgili olarak Eskişehir Asliye Ceza Mahkemesi'nde iş bu dava dosyasının davalıları hakkında iştirak halinde hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçundan dolayı ceza davasının açıldığı dosya içeriğinden anlaşılmaktadır. Somut olay yönünden dava tarihi itibariyle yürürlükte olan 818 SY. Borçlar Kanunu'nun 53. maddesi uyarınca ceza mahkemesince mahkumiyet kararı verilmesi halinde ya da maddi vakıanın tespitini içeren bir kararın hukuk hakimini bağlayacağı gözetilerek ceza davasının sonucu beklenip bir karar verilmesi gerekirken bu yön gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine göre davacı vekilinin tüm davalılar vekilinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin harçların istek halinde iadesine, 06.11.2013 gününde oybirliği ile, karar verildi.” şeklindedir.
YARGITAY 19. Hukuk Dairesi
ESAS: 2013/16854
KARAR: 2014/13469
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün davacı (...Varlık Yönetim A.Ş temlik alan) vekilince duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde davacı ...Varlık A.Ş Yönetim vek. Av... gelmiş, diğer taraftan kimse gelmemiş olduğundan, onun yokluğunda duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatın sözlü açıklamaları dinlenildikten ve temyiz dilekçesinin süresinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
Davacı vekili, davalının kefil sıfatı ile imzaladığı genel kredi taahhütnamesinden kaynaklanan alacağın tahsili için icra girişilen takibine haksız olarak itiraz edildiğini ileri sürerek itirazın iptali ile takibin devamına %40 icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı, asıl borçlu M...'e araç kredisi için kefil olduğunu, genel taahhütnamenin meblağ kısmını boş olarak imzaladığını, araç kredi borcunun ödendiğini daha sonra Mustafa Küsmez'in davacı bankadan başka bir kredi daha kullandığını, kendisinin bu krediye kefaletinin bulunmadığını, boş olarak imzaladığı taahhütnameye 500.000 TL meblağının sonradan yazıldığını belirterek davanın reddi ile %40 tazminatın davacıdan tahsilini istemiştir.
Mahkemece yapılan yargılama, toplanan deliller neticesinde; davalının asıl borçlunun 04.04.2006 tarihinde almış olduğu araç kredisine de kefil olduğu ve borcun kapatıldığı, takip dayanağı genel kredi sözleşmesinin de aynı tarihli olup sözleşmedeki kefilin imzasının başka bir kalemle meblağ ve diğer kısımların ise başka bir kalemle doldurulduğu, bir başka ifade ile davalının açığa imza attığı kefalet limitinin imzalardan sonra doldurulduğu, olay tarihinde yürürlükte bulunan mülga B.K'nun 484 (TBK 583) maddesine göre kefalet sözleşmesi (veya sonradan yapılan ve kefilini sorumluluğunu artıran değişiklikler) yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olacağı azami miktar ile kefalet tarihi belirtilmedikçe geçerli olmayacağı, her ne kadar açığa imza atılması halinde sözleşmenin anlaşmaya aykırı olarak doldurulduğunu ispat külfeti bunu ileri sürene ait olup bunun yazılı delillerle ispatı gerekir ise de, açıklanan hüküm uyarınca bu hususun kefalet sözleşmeleri için geçerli olmayacağı, kefalet sözleşmesinin geçerliliğinin yapıldığı anda kefilin sorumlu olduğu miktarı bilmesi ve bunu kabul etmesine bağlı olduğu, açığa imza atılmak suretiyle kefalet sözleşmesi yapılmasının kanuna aykırı olduğu ve mutlak butlan ile batıl bulunduğu gerekçeleri ile davanın reddine, davalı yanın tazminat talebinin yerinde olmadığına karar verilmiş, hüküm davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık davalının müteselsil kefil sıfatı ile imzaladığı dava konusu 04.04.2006 tarihli genel kredi taahhütnamesindeki kefalet limiti kısmının davalı banka tarafından sonradan doldurulup doldurulmadığı ve bunun sonucu olarak kefaletin geçerli olup olmadığı yönünde toplanmaktadır. 500.000 TL meblağlı 04.04.2006 tarihli genel kredi taahhütnamesinde kefalet limiti olarak 500.000 TL gösterilmiştir. Her ne kadar 04.03.2013 tarihli Adli Tıp Kurumu Raporunda dava konusu genel kredi taahhütnamesinin 2,3 ve 26. sayfalarındaki E...yazıları ile bu şahsa atfen atılmış imzaların bir kalemle, diğer yazılar ve imzaların ise farklı evsafta ikinci bir kalemle yazılmış olduğu belirtilmiş ise de raporun devamında yazı yaşı tespiti, miktar, yazı ve rakamların sonradan yazılıp yazılmadığı hususunda bir tespite gidilemediği açıklanmıştır. Kefalet limiti bölümünün farklı bir kalemle yazılmış olması, tek başına bu kısmın sonradan doldurulduğunu kanıtlamaya yeterli görülemez. Davalı kefalet limiti bölümünün sonradan doldurulduğunu kanıtlamaya elverişli ve yeterli delil sunamamıştır. Kefil, kefalet limiti ve kendi temerrüdünün hukuki sonuçlarından sorumludur.
Bu durumda mahkemece açıklanan yönler gözetilerek konusunda uzman bir bilirkişiye banka kayıtları üzerinde inceleme yaptırılıp ayrıntılı ve Yargıtay denetimine elverişli rapor alınıp sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken aksine düşüncelerle yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün davacı yararına BOZULMASINA, vekili Yargıtay duruşmasında hazır bulunan davacı yararına takdir edilen 1.100 TL duruşma vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, peşin harcın istek halinde iadesine, 15.09.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 13. Hukuk Dairesi
ESAS: 2015/350
KARAR: 2015/17409
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı-...Belediye Başkanlığı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.
Davacı 1997 yılında birer adet A ve C grubu devre mülkü ...Belediyesi’nin teminatına güvenerek davalı şirketten satın aldığını, sözleşme tarihinden itibaren 30 ay içerisinde teslim edileceğinin taahhüt edilmesine karşın davalıların edimlerini yerine getirmediğini, fazlaya ilişkin hakkını saklı tutarak devre mülkün değeri olan 14.700,00 TL nin yasal faiziyle birlikte tahsilini istemiştir.
Davalılardan Belediye, devre mülk satımına ilişkin sözleşmenin tarafı olmadığını, aradan 15 sene geçtikten sonra Yargıtay HGK'nun 2010/13-516 esas 2011/6 karar sayılı ilamıyla sorumlu tutulduklarını, bunu fırsat bilen diğer davalı ...Ltd. Şti.’nin sayısı bilinmeyen eski tarihli yeni sözleşmeler akdettiğini, gelişen teknoloji ışığında ‘mürekkep yaş’ yöntemiyle bu tür sözleşmelerdeki imzanın atılış tarihinin tam olarak belirlenebildiğini, şirketten devre mülkü satın alan üye sayısının bilinmediğini, üyelerin iddia edilen tarihte mi yoksa HGK kararından sonra mı üye yapıldığının belirlenmesi gerektiğini, bu sahte ödeme belgeleri ile belediyenin zarara uğratıldığını, ödemelerin gerçekleşmediğini, şirketin ticari defterlerini ibraz etmediğini, bugüne kadar sayısı 300'ü geçen ve sadece bir kişinin 238 adet devre mülkü bu şirketten satın aldığının iddia edildiğini, devre mülk inşaatlarının yapı ruhsatlarının iptal edildiğinin hem yerel hem de genel basında defalarca yer aldığını, inşaata çivi çakmanın imkansız hale geldiğini, bu sebeple 1997 yılında edimin ifasının imkansızlığının anlaşıldığını, devre mülkle ilgili ihalenin de feshedildiğini, dönemin belediye başkanı ile meclis üyelerinin bundan dolayı cezalandırıldığını, ...Asliye Hukuk Mahkemesinin 1998/179 esas sayılı dosyası ile belediyenin %20 ortağı olduğu şirketin feshi için dava açıldığını, ayıplı ifa kapsamına giren davalarda zamanaşımı süresinin 5 yıl olduğunu savunarak davanın zamanaşımı nedeniyle olmadığı takdirde esastan reddini dilemiştir.
Mahkemece davanın kabulü ile 14.700,00 TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, karar verilmiş olup hüküm davalı belediye tarafından temyiz edilmiştir.
1-Davalının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine.
2-Taraflar arasındaki uyuşmazlık, devre mülk satım sözleşmesine dayanmaktadır. Davacı, davalı şirketten devremülk satın aldığını, ifasının imkansız hale gelmesinde belediyenin de kusuru olduğunu, bu ilişkiye güvenerek şirkete ödediği bedelin davalılardan tahsilini istemiş, delil olarak 1997 yılının 4. ve 5. aylarında bilgisayarda düzenlenmiş sözleşme asılları ve aynı tarihli ödeme belgelerine dayanmıştır. Davalı ödemelerin belediye kasasına girmemesi nedeniyle belgeler üzerindeki imza, yazı ve rakamların mürekkep yaş (yazı yaşı tespiti) yöntemiyle düzenleniş tarihinin belirlenmesi gerektiğini ileri sürmüş ise de mahkemece diğer seri dosyalarda Adli Tıp Kurumunun yazı yaşı tespitinin yapılmasında bilimsel bir yöntem olmadığına ilişkin raporu gözetilerek talep reddedilmiştir. Bu kez belge uzmanı yerel bilirkişiden mübrez delillere göre rapor alınmış, bilirkişi tahsilat makbuzlarında imza olduğunu ancak kaşe olmadığından geçerli bir ödeme belgesi olarak kabul edilip edilmeyeceğinin takdirini mahkemeye bırakmıştır. Mahkemece ödemenin ispatlandığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş ise de davacının sunduğu delillerden 17.05.1997 tarihli ödeme belgesinde ödemeyi alan şirketin ad, unvan ve kaşesinin bulunmadığı, belediyenin ödemelerin yapıldığını kabul etmemesi karşısında ödemenin şirketin defter ve kayıtları ile de ispatlanamadığı, davacının sunduğu belgenin inandırıcı olmadığı, bu haliyle belgeye itibar edilemeyeceği gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.
SONUÇ: Yukarıda 1 numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalının sair temyiz itirazlarının reddine, 2 numaralı bentte açıklanan nedenlerle mahkeme kararının temyiz eden davalı belediye yararına BOZULMASINA, peşin alınan 25,20 TL harcın istek halinde iadesine, 29/05/2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.